Marsilya'dan St Tropez'ye giderken iyiden iyiye Provence bölgesine geldiğimizi hissetmeye başladık. Hava daha güneşliydi ve üzüm bağları yolculuğumuzun büyük bir kısmında bize eşlik etti. Tabi ki bir selfi çekicektik!
O güzel şarapların üretildiği üzüm bağlarına veda ederken artık denize yaklaştığımızı ve ilk hedefimizin çok yakın olduğunu gösteren tabelayla yüreğim pırpır olmadı değil:)
Şehrin çok fazla içine girmeden bir yeraltı otoparkına arabamızı park edip, sahile doğru deniz kokusunu takip ederek çıktık. Çok kalabalık ve çok turistik bir merkezi olduğu için ünlü ve zengin celebritylerin burada takılmaktan ziyade daha sakin bölgelerini tercih ettiğini düşünüyorum.
Bu bölgenin kendi adıyla anılan tatlısı Tropezien, yukarıdaki resimde
sol tarafta görünen ve Alman Pastasına benzeyen pasta. Büyük bir dilimi
7 Euro civarıydı, denemenizi tavsiye ederim.
Sahile iner inmez tabiki ilk gözümüze çarpan ya da gözümüze giren demeliyim belki de, milyon dolarlık tekneler oldu. Tekneleri sahil boyunca dolaşıp biraz inceledikten sonra önce tourism informationa girip şehir haritası almak istedik.
Daha önce, bu şehirde yemeklerin pahalı olduğunu mümkünse gelmeden karnımızı doyurmamız gerektiğini okuduklarımızdan ve duyduklarımızdan öğrenmiştik. Ancak kimse bize şehir haritasının parayla satıldığını daha önce söylememişti! Bütün tatil boyunca ilk ve son defa burada karşımıza çıkan bu garip uygulamanın çözümünü eşim haritanın fotoğrafını çekerek Turkish stayla çözdü:)
Zaten küçük bir yerleşim olan bu bölgeyi haritasız da çok rahat gezebilirsiniz, 2 Euro verip harita alıcağınıza bizim gibi yapın ve 2 Euro verip tourism informationdan Saint Tropez çantası alın. Fotoğrafta gördüğünüz gibi o kadar çok sevmişim ki kaçmasın diye sıkı sıkı tutuyorum:) Şaka bir yana gerçekten hafif ve kumaştan yapılmış olması nedeniyle tatilin geri kalan kısmında sadece bu çantayı kullandım, aklınızda bulunsun. Aynı zamanda güzel bir hediyelik.
Çantanın dışında, hemen sahildeki hediyelik eşya satan dükkanlardan alışveriş yapabilirsiniz. Fiyatları diğer şehirlerden daha pahalı değil, hatta Nice'den daha bile ucuz diyebilirim. Aynı zamanda çok yakındaki Port Griaud'dan da hediyelik eşya alışverişlerinizi gönül rahatlığıyla yapabilirsiniz.
Veee sıra geldi Port Grimaud'ya.
Üstteki fotoğraf söylemek istediklerimin bir çoğunu anlattığı için laf kalabalığı yapmak istemiyorum. En temel bilgileri verip sessizce Cannes'a doğru yola çıkıcam:)
Burası St Tropez'den çıkınca Cannes yönünde ilerlerken yaklaşık 10 km ileride tabelasını görebileceğiniz yine turistik bir yer. Bölgenin içine araba girişine izin verilmediği için yine ücretli otoparka arabamızı bırakmak durumunda kaldık. Ah bu otoparklara verdiğimiz paralar diyorum!
Şehrin giriş kapısından girdikten sonra hediyelik eşya alışverişleri için mağazalar ve restorantların bulunduğu minik meydanını görüceksiniz. Burda biraz takıldıktan sonra hemen tekne turuna katılın derim. Yine dünyanın bir çok yerinden çok zengin teyzelerin amcaların, yılın bir kaç ayını da şuracıkta geçireyim diyerek milyon dolarlar verip aldığı evlerini ve evlerinin önüne bağladıkları yatlarını görüp hasedinizden çatlamak için güzel bir fırsat olucak:)
Tekne turu kişi başı 8 Euro olmalı tam anımsayamıyorum, yaklaşık 1 saat süren bir yolculuk yapıyorsunuz ve tekneden indiğinizde artık başka bir insansınız, en azından hayallerinizi bi tık ileri taşımış olucağınıza eminim.
Kalbimizin bir parçasını burada bıraktıktan sonra bugün için son durağımız olan Cannes yoluna tekrar çıkıyoruz. Önceden uyarmalıyım, Saint Tropez ve Cannes arasında özellikle Saint Maxime kadar çok sıkıcı bir trafik vardı. O yüzden tahminimizden uzun bir yolculuk yaparak hava karardıktan sonra Cannes'a varıyoruz
Biz de madem ünlüleri çekemedik bari kendimizi çekelim diyerek arabamızı yine bir yer altı otoparkına bırakıp kırmızı halıya doğru koştuk. Benim neyim eksik pozum!!
Bu da, bizim neyimiz eksik pozumuz!!
Törenden çıkanlar için kumsalda 2 adet ve Ritz Carlton'da bir tane olmak üzere toplam 3 tane partinin tam ortasında kalınca biz biraz gece hayatına aktık diyebilirim, gerisini siz tahmin edersiniz:)
En hoşuma giden şey şehrin en havalı otelinde bile ( önünde park eden arabaların markalarından en dandiği Ferrariydi galiba) bişeyler içip eğlenebileceğimiz kadar fiyatların makul oluşuydu. Bizde bi lahmacunu 50TL'ye satmaya çalışanları düşününce zengin ve orta halli arasında uçurumun yüksek olmadığını görüp, aynısını kendi ülkemin kazıkçı patronları için diledim.
Geceyi 02:00'da noktalayıp artık Nice'deki otelimize gitme vakti geldiğinde hiç de mutsuz değilmişiz. Ben şimdi Cannes'ın gece hayatını yaşadığım için (owww cümleye gel:) gündüzü ve plajları hakkında pek bi fikrim yok. Bugünlük bu kadar. Yarın tatilimizin ana hedefi olan Nice'deyiz..
Sevgiler öpücükler...
Yorumlar
Yorum Gönder